22.10.10

Keşke Gelmeseydin ama İyi ki Geldin

Sen bir şeytansın,
Seni unuttum demiştim.
Gene beni buldun,
Keşke hiç gelmeseydin.

Sen bir meleksin,
Aradan yıl geçmiş.
Seni çok özlemişim,
Seni hissetmek...

"Olmaz" diyince, gittim,
Şimdi onursuzca geri dönüyorum.
Üzüleceğimi bilerek,
"Olmayacağını" bilerek.

Bugün harika bir gün,
Gel dedin.
Bugün karanlık bir gün,
Gel dedin.

Nasıl bir çelişkisin sen?
Hem mutlu ediyor,
Hem üzüyorsun.
Beni neden öldürüyorsun?

19.10.10

Varoluş Üzerine

Birçok çıldırma anı, araştırmalar ve uzun süreli düşünmeler sonucunda; ben de varoluş ve hayat üzerine kendi fikirlerimi geliştirdim.

Ben sonsuzluk korkusu veya daha doğrusu sonsuzluk çılgınlığı sahibi bir insanım. Küçükken; uykuya dalma sırasında "sonsuzluk çılgınlığına" tutulup, yataktan delirircesine fırlardıım. Kafamdaki düşünceler beni çıldırtırdı: "Ölümden sonra ne var? Sonsuzluk ne kadar sürer? Ondan sonraki gün, sonraki gün..." Birkaç senem böyle gecelerle geçti. Belli temellerim vardı. Bir yaradana inanıyordum, ölümden sonra yaşama inanıyordum; ancak ölümden sonraki hayattan bir süre sonra sıkılacağımızı ve çıldıracağımızı düşünüyordum. Derdime, kaçınılmaz sonuma çare bulamıyordum.

Hayatımı bir öğreti kurtardı. "Enerji yoktan var edilemez, var olan enerji yok olamaz." Evet, insanın da bir enerji olduğu kanıtlanmıştı(Kirlian Fotoğrafçılığı). Ölümden sonraki hayata ait bir şüphem kalmadı. Sonra kendi kendime, bu sorunu çözeceğim dedim. Bunun üstüne gidip, kendimi bu çılgınlıktan kurtarmalıydım.
Düşündüm, çok düşündüm. Vardım birkaç sonuca.

Doğum anımızı hatırlamıyoruz, öldüğümüz an öldüğümüzün farkında değiliz. Uyandırılmadığımız sürece; rüyamızın başını ve sonunu hatırlamıyoruz. Eğer enerji kaybolmuyorsa, neden öldükten sonra yeni bir dünya hayatına başlamayalım? Nasıl olsa başlangıcı ve bitişi hatırlamıyoruz? Böylece sonsuzluk çılgınlığı da aşılmış olur. Sanırım ruh göçüne inanmaya başladım. Başka türlüsü, beni delirtiyor çünkü.

10.10.10

Okumak Üzerine

İnsan, normal insan, başkalarının yapmadığı veya yapamadığı; ancak kendisinin yaptığı şeylerle övünür.
Başkası ne der bilmiyorum; ama ben megaloman değilim. Buna dayanarak şunu söyleyebiliyorum: Kitap okumakla övünüyorum.
Çevremde kimse kitap okumuyor. Hatta gereksiz bulup, nefret ediyorlar. Bunun sebebi, eğtimin öğrenciye kitap okuma "isteiğini" kazandırmaması mı? Anne-baba teşviiğinin olmaması mı? Bilgisayar oyunlarından başka  uğraşı olmayan çocuklar mı? Bilmiyorum açıkçası. Somut gerçeği değiştirmez. On kişiden sekizi kitap okumuyor. Belki de daha fazla.
Görsel: Ezinenin Sesi
Ben insanları, kitap okumaya teşvik edemiyorum. Birkaç sebep var. Öncelikle, kitap nefretiyle büyüyen insanlar kolay kolay kitap okumazlar. İkinci bir sebep olarak, neden kitap okuduğumu bilmem. İyi bir şey olduğunu bilirim; ama sorulsa "neden okuyursun?", diye gerçekçi bir cevao veremem. Şu barizdir; kitap okuyan biriyle, okumayanı yan yana getirdiğimizde fark ortaya çıkacaktır.
Kitap okuma veya okumak üzerine söyleyeceklerim bu kadar. Okuma önyargısı yokolmadan, gelişme sağlanamaz. Ne de olsa bireyin gelişmesi, toplumun gelişmesidir. Sevgiler...