16.7.10

Barış Dolu ve Yaşanası Bir Dünya Tutkunu: Zülfü Livaneli - Benim Livaneli Yolculuğum

Zülfü Livaneli
Bir şarkı hiç mi sıkmaz? Bir kitap her okunuşunda aynı zevki nasıl verir? Bir insan her anlamda nasıl bu kadar mükemmel olur? "Eğer bu kişi Zülfü Livaneli'yse olur."; az önce kendime sorduğum sorulara vereceğim yanıt. Yazar, yönetmen, müzisyen, barış adamı...

Bir sanat adamı, bir düşünce adamı, olağanüstü bir şahsiyet. Kültür kelimesi benim için adeta onunla özdeşleşmiş. Okumaya doymayan, "ben bilirim" havalarında olmayan sayılı yazarlardan. Kendisine "artist" denmesini ilk sefer komik bulan, şarkıları dillerden dillere çevrilen, bir devrime simge olmuş usta yorumcu, bestekar. Bir dönem siyasetle uğraşan ve çeşitli yolsuzluklarla önü kapatılan ve bunun karşılığını UNESCO İyi Niyet Elçisi olarak alan, dünya barışına çalışan bir "varlık".

"Mutluluk"
Kendisine düşkünlüğüm ilk olarak "Mutluluk"la başladı. Sanırım yedinci veya sekizinci sınıftaydım. Tabii, o sıralar Zülfü Livaneli'yi sadece babamın ağzından duyuyorum: "Ülkenin başına geçse keşke bu adam" diyor. Ağabeyim de bir ara aynı lafı etmişti. Ben Zülfü Livaneli'yi sadece Vatan'daki gülümseyen, insanı mutlu eden fotoğrafıyla biliyordum. Kitabı olduğunu öğrenince çok sevinmiştim. Keyifle de okumuştum. Sonra filmini izledim mesela. İçimdeki hayranlık gitgide artıyordu. Ancak Efsane Konserler'i dinleyene kadar, hatta "Mutluluk"u izlediğimde bile, müzikle uğraştığını bilmiyordum. Ağabeyim, bilgisayarda açıyordu arada, ben de bilinçsiz bir şekilde, başka işlerle uğraşırken arada dinliyordum. Bilgisayarda araştırma yaparken, oyun oynarken hep arkada çalıyordu fakat hiç dikkatli dinlemiyordum. Nasıl oldu bilmiyorum fakat bir anda konsantre oluverdim ve ilk kez dikkat vererek dinledim. Bu özenle dinlediğim ilk parça "Saat Dört Yoksun"du. Şarkılar ardı ardına geldi "Özgürlük", "Gözlerin", "Sus Söyleme", "Karlı Kayın Ormanı" ve onlarcası. Hayranlık artıyordu, çok mutluydum böyle bir insanla yüzyüze olmasa da tanışmaktan.
"Son Ada"

Bir kelimeyi kırk kez tekrar ederseniz anlamını yitirir ya, ben de bir şarkıyı kırk kez dinliyordum. E tabii, bir süre sonra doğal olarak ilgim azaldı. Arada sırada dinliyordum, gene "bilinçsizce".

Sonra "Son Ada"yı okudum. Anlaması kolay, konusu hoş, güzel betimlemelerle ve karakterlerle dolu, sürükleyici bir kitap. Hayranlığım zirve noktasına geldi, sanıyordum. Yanılmışım. Ne mi oldu?



İrem-Ben-Selen
Aradan bir sene geçti ve bu sene Ankara Üniversitesi bahar şenliklerine gittim; çünkü Zülfü Livaneli geliyordu. Dedim, bu fırsat kaçmaz. Livaneli'yi yakından takip ettiğini bildiğim sevgili canımın içi dostum Selen'le anlaştık. Ne pahasına olursa olsun gidecektik, kaçmazdı bu konser. Ailemle kavgalıydım hatta o aralar ancak ısrarım galip geldi ve konsere gittik. Hatta yakın arkadaşım, ortağım Canberk ve İrem de bize eşlik ettiler(Malum Canberk'in gelmesi şarttı; çünkü bu sene bütün şenliklere beraber gittik, artık beraber şenlik gezmek ritüel haline gelmişti). Böylece Canberk'e Zülfü sevgisi kazandırdım ve İrem'in de Zülfü hayranı olduğunu öğrendim. Zülfü Abi sahneye çıktığı an, hayatımın son zamanlarının en mutlu anını yaşadım. Benim için ulaşılması imkansız bir şeydi Zülfü Livaneli ve o an beş metre kadar bir mesafe vardı aramızda. Böyle bir şey olamazdı tabii, hayır gayette olmuştu! Konserini müzik çalardan dinlerken coştuğumu sanardım, e ikinci kez yanılmışım. "Merhaba"dan sonra bir giriş konuşması yaptıki, unutulmazdı benim için. "Işıldayıp gelen sel"in biz gençler olduğumuzu söyledi:
Ben-İrem-Canberk-Selen


Müthiş bir gece geçiriyorduk. Eğlencenin yarattığı mutluluk ve yorgunlukla bir an kendimizi arkalarda bulduk. Çok da önemli değildi, her şeyiyle, her haliyle müthişti Zülfü Abi. Ha dibinden, ha metrelerce öteden. Aynı enerjiyi, atmosferi taşıyan ve yaşayan binlerce insandık orada! Üçüncü kez yanıldım: Sandımki, artık Zülfü Livaneli hayatımın bir parçası, olmazsa olmazı oldu. HENÜZ DEĞİLMİŞ!

Yanılgıya düştüğümü "Sevdalım Hayat"ı okuyunca anladım. Meğer bilmediğim ne çok şey yaşamış. Ne kadar uzun yollardan geçmiş bu günlere gelmek için. Sanıyordumki hayatını normal insanlar gibi yaşamış, herhangi bir kimse gibi bir gün aklına müzik yapmak veya kitap yazmak gelmiş. Değilmiş. Okuduktan sonra, artık kesinlikle Zülfü Livaneli benim için bir vazgeçilmez oldu.

Henüz bu tezi çürütemedim, başka yanılgıya düşmedim. İnşallah yeni yanılgılara düşerim de Bay Livaneli'ye olan sevgim, saygım, hayranlığım katlanır da katlanır.

Olaya fantastik bir açıdan bakalım. Bir ölümsüzlük iksiri olsaydı, içmeyi ilk hakedecek olanlardan biri olurdu Zülfü Livaneli. Şayet dünya barışına, evrensel birliğe hizmet eden bir kimse kendisi. "Dünyayı güzellik kurtaracak"(Dostoyevski) diyen, her şeyin başının "bir insanı sevmek"(Sabahattin Ali) olduğunu savunan ağabeyimiz,babamız,amcamız, her şeyimiz. Dünyayı kurtaracak bir insan. Son bir senede gerçekten dikkatli baktığımda, çoğu tanıdığımdan yakın görüyorum kendisini bana(ki yüzyüze sohbetimiz yok bile).

Gerçekten kendinize bir iyilik yapın ve kitaplarını okuyun, müziklerini dinleyin, Zülfü Livaneli'yi tanıyın.

Yardımcı Olabilecek Kaynaklar:



"Efsane Konserler"
"Sevdalım Hayat"
Hayatını öğrenmek isterseniz Sevdalım Hayat adlı otobiyografik romanını okuyabilirsiniz.
Müziğini öğrenmek isterseniz, konserlerinden seçme şarkıların bulunduğu Efsane Konserler albümünü dinleyebilirsiniz.
Gene, hayatını öğrenmek isterseniz, Nebil Özgentürk'ün bir zamanlar(hala devam ediyor mu bilmiyorum) sunduğu bir belgesel programı vardı Bir Yudum İnsan. Zülfü Livaneli'ye de bir bölüm ayırmışlar. İnternetten izleyebilirsiniz:


Bir de kendi resmi sitesinde hakkında yapılmış "Boğaziçi'nde Bir Rönesans İnsanı" adlı görsel biyografisi var. Besteci, yazar, yönetmen ve entellektüel kişiliğinden bahsediliyor.


2 yorum:

Sen ne düşünüyorsun?