27.3.11

Sor O Soruyu

Sana yaklaşamıyorum,
Yaklaşamam.
Sana dolu dolu bakamam,
Bakamıyorum.
Sana dokunamam,
Gerçekten, yapamam.
Seni sevemem.

Seni itebilirim,
Benden uzaklaşırsın, nefret edersin.
Beni artık görmezsin.
Bunları yaparım.


İsterdim ki, seni eskisi gibi sevebileyim,
Eski isminle çağırabileyim seni.
Yapamam.


Bu yüzden, ne olur sor o soruyu,
"Sorma" dedim.
Sor o soruyu!
"Konuşmayalım" dedim,
Yalvarırım sor o soruyu.
Evet, özür dilerim; çok sevdim seni.

17.3.11

Hayat, Ölüm ve Aşk, Sevgi

Bugün iki şey kafama çok takıldı. Dalıp dalıp düşündüm. Anladım; uykusuz kalınca daha iyi düşünebiliyorum.
Düşündüm; niye öldürmüyoruz kendimizi veya tüm zorluklara rağmen neden yaşamayı sürdürmek istiyoruz. Aslında bunlar kapsamlı sorular. Benim verdiğim yanıtlar, daha küçük soruların yanıtları. Yani detaylandırırsak, sürekli çalışmamızın, para için koşturmamızın, ilişkiler için tepinmemizin sebebi, amacı ne?

Rahat ölmek. Eğretilemeden söylersek; kıçımız rahat ölmek. Bir öğrenci gözünden bakarsak şöyle: Çalışıyoruz, iyi bir üniversiteye girmek için. İyi bir üniversiteye giriyoruz, iyi bir meslek sahibi olmak için. İyi bir meslek sahibi oluyoruz, hayatımızı olumlu koşullarda sürdürebilmek için. Para kazanıyoruz, çok para kazanıyoruz. Bütün isteklerimizi gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Haz duygumuzu elimizden geldiğince tatmin ediyoruz; manevi ve maddi anlamda. Asıl soru bu değil ama! Hepsinin amacı ne? Bunlar nereye gidiyor? Amacımız dünyadan ayrılırken "istediğim her şeyi yaptım" diyebilmek, "istediğim koşullarda ölüyorum" diyebilmek. Kıçımız rahat ölmek. Arkada "keşke diyecek bir şey" bırakmamak.
Günlük tepinmelerimiz içinde bunu unutuyoruz. Unutalım, daha iyi. Düşünsenize, sürekli yaptığınız şeyleri "nasıl olsa öleceğim" diye yapmamak; herhalde olmazdı... Hayattan bıkardı insan.

Bugün kafamı yoran ikinci şey ise, sevgiydi. Görelilik diyoruz, aşkın tanımını yapamıyoruz. Kimisi aşkını yıldızlara çıkarıyor. Gel gör ki bir başkasının; sevgisi/sevgilisi için yaptığı şeyler göz kamaştırıyor. Kimisi "benimki de aşk mı?" diyor, bakıyorsunuz siz onun ortaya koyduğu fedakarlığın çok az bir kısmını bile ortaya koymuyorsunuz sevginiz için. Nedir aşk? Nedir sevgi? İnsanlar, kendimden biliyorum, "vay be bu aşkmış" diyor. Aradan zaman geçiyor, "o da aşkmıymış? Aşk böyle olamazki!" diyoruz. Nedir?
Hani böyle kimi zaman boğazda, kimi zaman ciğerde düğümlenen. Kimi zaman kalbimizin fazla atışında, kimi zaman ise yüzümüzün kızarmasında hissettiğimiz kıpırtı. İşte bunlar, aşık olduğunu ve sevdiğini söyleyen herkesin hissettiği ortak şeyler. İşte aşk; o içinizdeki çocuksu bir heyecanla oraya buraya koşan, dans eden kıpırtıdır.

12.3.11

Denge

Dengemin bozulmasını, sevmiyorum. Olumlu yönde olanla sıkıntım yok. Normal insanlar gibi, sevmediğim; olumsuz yönde dengemi bozanlar. Mutlu başladığım bir gün mutsuz bitince, günün başında yüzüm şen şakrakken gün sonunda sapsarı ve somurtkan olunca; dengemi kaybediyorum.

Ne kadar sarsıcı anlatamam. Birçoğunuz deneyimlemişsinizdir zaten. Güzel bir gün, kötü bir haberle noktalanınca neler hissediyorsunuz? Ruh haliniz üç saniye içinde sıfırın altına düşmüyor mu? Gülümsemeniz kısa sürede dümdüz bir ifadeye dönüşmüyor mu? Zaman yavaşlıyor, etrafınızı algılayışınız değişmiyor mu? Ne diyeceğinizi bilemiyor, elinizi kolunuzu nereye koyacağınızı belleyemiyor musunuz? Ne kadar sahte sırıtsanız da, insanlar sizdeki değişikliği ses tonunuzdaki değişiklikten, uzun süre dalmalarınızdan anlamıyor mu? Hepsi oluyor, değil mi?

Sizlere somut bir veri veremedim. Denge bozulmaları belki bir başkasında başka şekillerde ortaya çıkıyor ve etkilerini gösteriyordur. Bildiğim bir şey var; yazdıklarım sıcağı sıcağına, taze veriler. Umutlu, uzun, keyifli ama sonu belli bir süreçten sonra bugün kötü denilebilecek bir haber aldım ve dengem bozuldu. Bu; iyi değil.

19.2.11

Maske Sıkıntısı

Görsel: hafif.org


Maskelerimiz var. Çeşit çeşit maskelerimiz var. Kimimiz bunun farkında ve bunun sıkıntısını çekiyor, kimimiz bunun olması gereken olduğunu düşünüyor ve halinden memnun, kimimiz ise bunları hiç düşünmüyor veya umursamıyor.

Kaç maskemiz var? Belli topluluklara özel maskelerle mi sınırlıyız? Sadece ailemize mi maskemiz var? Yoksa işi abartıp, herkese ayrı bir yüzümüzü mü gösteriyoruz? Soruları sıralamayı sürdürmek gerekirse; maskeler ardından konuşmak, başkasını oynamak ne kadar doğru? Farkında olduğumuz/olmadığımız etkileri bizi ne kadar etkiler? Sosyal rollerden nasıl kurtulacağız?

Evet. Gecenin bir yarısı, geçen aylarda üzerinde çok düşündüğüm, Melis'le yaptığımız sohbetlerden biri geldi aklıma. Kişiliklerden, sosyallikten, "sıkıntı"lardan konuşmuştuk. Sebebi olmayan bir sıkıntımız vardı, çözüm arıyorduk. Ben kafamda bir şeyler kurdum. Sanırım sonuçları bu maskeye bağladım bir şekilde.

Yalnız başınasınız. Kafanızda düşünceler var, tamamen kendinizsiniz. Belki de ailenize de kendinizi gösteriyorsunuz. Tatlı hikayemiz buraya kadar güzel. İnanıyorumki, topluluğa karışınca bir şeyler değişiyor. Okula gidince, dışarı çıkınca, işe gidince. Belki de farkında olmadığımız bilincimiz sürekli şu soruyu soruyor: "Acaba ben olmak, bu ortama uygun mu? Kendim olursam burası beni kabullenir mi? Aynı kafada olmazsam, dışlanır mıyım?" Maskelerimizi çıkartıyoruz bundan sonra. Gülüyoruz, eğleniyoruz. Evet, bunlar güzel şeyler. Olması gereken şeyler. Peki gün bitince, yalnız kalınca; sebepsiz bir sıkıntıya yakalanıyor musunuz? Kimimiz yakalanıyor işte. Bu, "anlamış" kısım diyeyim. Sebepsiz bir sıkılma var bu kesmin içinde. Çözemiyorlar.

Ben bir nebze olsa tercüme etmek istedim bu sıkıntıyı. Maske sıkıntısı olsun adı, olur mu? Bu maskelerden kurtulmanın bir yolu var mı? Evden çıkarken "bugün kendim olacağım" demek fayda eder mi? Sanırsam, topluluğa karışınca, bilinçdışı zorla kontrolü ele alıyor ve bizim, sözümüzü yerine getirmemizi engelliyor. Gene rolümüzü oynuyoruz: "Terbiyeli, nazik, eğlenceli, komik olmasa da gülen, centilmen, dişi, kabadayı, ortamcı, havalı, vs." Söylemeye çalıştığım yanlış anlaşılmasın. Ben kişinin bu davranışlarının hepsinin sahte olduğunu söylemiyorum; ancak bu tavırlar sırf bulunduğu topluma "bir şekilde de olsa" kendini kanıtlama amacı içeriyorsa, uzun vadede sıkıntıya sebep oluyor. Artık sıkılmak istemiyorum.

Felsefeden, psikolojiden anlamayan bu çocuğun düşüncelerini okuma zahmetine giriştiğiniz için teşekkür ederim.